Otizm, bireyin sözel ve sözel olmayan iletişiminde, sosyal etkileşimde sorunlar, sınırlı göz teması ve tekrarlanan davranışlarla karakterize, nörogelişimsel bir bozukluktur.
Otizmin nedenleri arasında genetik alt yapı hala en ağır basan neden olsa da son zamanlarda yapılan çalışmalar genetik dışındaki mekanizmaların da büyük rol oynadığını göstermektedir. Ayrıca son yapılan çalışmalar, beslenme ile genlerin bazılarının çalışmasında defektler, bazılarında aksaklıklar, bazılarında ise mutasyonlar olabileceği yönünde kanıtlar sunmaktadır.
Beslenme ile ağız yoluyla aldığımız besinleri en küçük parçalarına kadar ayırıp hücrelerimizin içine alırız. O küçük parçalardan yeni proteinler sentezleriz, sentezlediğimiz o proteinleri vücudumuzdaki yeni hücrelerin yapımında kullanırız. O küçük besin parçalarından metabolize ettiğimiz maddeleri DNA’mızın yapımında kullanırız. Her an içimizde sayısız DNA oluştururuz. Yaşlanan hücrelerimiz ölür, yerlerine yeni hücreler üretiriz. Beslenme ile aldığımız besinleri parçalayıp, metabolize edip içerdikleri vitamin ve mineralleri vücudumuzun çalışması için elzem olan sistemler için kullanırız. Vücudumuzda eksik olan vitamin ve mineraller yüzünden bazı sistemlerimiz yeterli şekilde çalışmayabilir. Örneğin; ağır metalleri vücuttan atabilmek için detoksifikasyon sistemimizin, bağırsak sağlığımızın iyi olması gerekir. Aksi takdirde bu atılamayan ağır metaller yağlı dokularda, özellikle beyinde birikerek otizmin en önemli belirtisi olan iletişim probleminin alt yapısını oluşturur.
Çoğumuz kendimizi dışardan gördüğümüz için hep bütüne takılıp kalıyoruz. İçimize bakmayı, içeride neler olup bittiğini göz ardı ediyoruz. Halbuki içimizde koskoca bir evren taşıyoruz. İçeride her an sayısız taşıma, yok etme, yeniden oluşturma, yakma, sentezleme, metabolize etme, boşaltma, sindirme, dolaşım… gibi pek çok eylem gerçekleşiyor. Yediklerimizden faydalanıyoruz bu işlemler için. Vücudumuza aldığımız her besin, içecek, yiyecek, gıda maddesi ya da ürün, ilaç hepsi bizi biz yapan öğeler. Yani işin özü ASLINDA NE YERSEN O’SUN !!! işte tam da bu sebepten diyoruz ki sağlıklı olmak için sağlıklı beslenmek esastır.
Otizmde de beslenme işte tam da bu söylediğim durumdan dolayı çok önemli. Çok uzun yıllardır otizmde beslenme konusu da tıp otoriteleri tarafından es geçildi, önemsenmedi. Yine aynı yanılgı, bütüne bakma hatası yüzünden. Hep sanıldı ki bir hastalığın tek bir sebebi olmalı. Otizm için de genetik demek kolay geldi. Fakat otizmin ilerleme hızına bakarsanız bu hastalığın sebebini sadece genetik diyerek açıklayamazsınız. Hiçbir genetik hastalık bu kadar hızlı yayılma göstermez. Bu bir mikrop ya da virüs de değil. Çünkü bulaşma özelliği yok. Bu durumda akla gelen en mantıklı açıklama ; vücudun çalışmasını etkileyen genlerin çalışmasını etkileyen mikro besinlerin eksikliği sonucu ortaya çıkan bir çoklu sistem bozukluğu diyebiliriz.
Bu durumda otizmde beslenme ikiye ayrılır:
1. Otizmden koruyucu beslenme : bu beslenme şekli aslında yaşam tarzı olmalı, öncelikle anne ve babaların hamilelik öncesi dikkat etmesi gereken beslenme şeklidir. İlk aşamada anne ve babalar sağlıklı beslendikten sonra dünyaya gelen sağlıklı bebeğin de yanlış beslenme ile otizme yakalanmaması için uygulanması gereken sağlıklı bebek beslenmesi yine bu başlık altına, yani koruyucu beslenme başlığı altına girecektir.
2. Otizmde beslenme : otizm tanısı konduktan sonra uygulanması gereken beslenme şeklidir. Bu beslenme ile çocuğun aldığı eğitimlerin daha hızlı ve etkili olması sağlanmaktadır.
Bu sayıdaki yazımda öncelikle ikinci aşama olan otizm tanısı almış çocuklarda beslenme stratejilerinden bahsetmek istiyorum.
Otizm belirtilerinin artmasını sağlayan bazı besinler vardır. Bunların en önemlileri gluten ve kazein içeren besinlerdir.
Gluten, buğday, arpa, çavdar ve az da olsa yulafta bulunan bir protein çeşididir. Kazein ise, inek sütünde en çok olmak kaydıyla diğer hayvan sütlerinde ve süt ürünlerinde bulunan bir protein çeşididir. Aslında anne sütünde de vardır ama anne sütündeki kazein bebek tarafından tamamen metabolize edilir.
Bu iki protein ( gluten ve kazein ) otistik çocuklarda yeteri kadar parçalanamaz ve zaten sorunlu, sızdıran bağırsaklara sahip oldukları için parçalanmamış halde kana geçerler. Kana geçen gluten ve kazein, gluteomorfin ve kazomorfin olarak beyine ulaşır ve çocuğun iletişiminde sıkıntı oluşturur. Morfin benzeri etki gösteren bu iki madde çocuğun beyninde bir çeşit uyuşma yaratır. Çoğu otistik çocuğun acıya karşı duyarsız olmasının sebebi de bu uyuşukluk hissidir.
Otizmde beslenmede öncelikle gluten ve kazeinden kısıtlı bir beslenme programı uygulanır. Özellikle hazır gıdalara, hamurişlerine, sütlü tatlılara düşkünlüğü olan otistik çocuklarda gluten ve kazeinden kısıtlı diyetin olumlu sonuçları daha bariz olarak gözlenmektedir.
Süreç zorlu bir süreçtir, çünkü otistik çocuklar yasaklanan gıdalara çok düşkündür. Çoğu çocukta son derece kısıtlı bir menü kullanılmaktadır. Çocuk bir gıda grubuna ya da gıdanın kıvamına takılmıştır, başka besinleri almak istemez. Bu süreci kolaylaştırmak için otizm teşhisi konduktan hemen sonra beslenmenin düzenlenmeye başlanması uygun olacaktır. Karbonhidratlı gıdalar ( hamurişleri, kek, poğaça, kurabiye, pilav,makarna gibi ) , sütlü tatlıları tükettikçe uyuşan çocuk, bu besinleri yedikten bir süre sonra beyinde azalan morfin benzeri maddelerden dolayı yoksunluk hissine kapılıp huysuzlaşmaya başlar. Huysuzlaşınca da yine ve yine bu zararlı besinleri yemek ister. Bir nevi nikotin bağımlılığı gibi, otizmde de gluten ve kazein bağımlılığı söz konusudur.
Maalesef aileler huysuzlaşan, bağıran ve hatta kendine zarar veren çocuklarına başka türlü engel olamadıkları için çocuğun istediği besini ona vermek zorunda kalırlar. Bu konuyla ilgili çalışmalar da daha yeni yeni yapılmaya başlandığı için velilerin çoğunluğu bu besinlerin otistik davranışları tetiklediğini de bilmemektedir.
Otizmde beslenmede önemli olan bir diğer unsur da doğal besinlerin kullanılmasıdır. Gıda sanayinin gelişmesiyle beraber hayatımıza çok miktarda, insan tarafından yapılmış kimyasal bileşik girmiştir. Gıda sanayide bu kimyasallar, paketlenmiş gıdaların raf ömrünün uzatılması, mikroplardan korunması, kıvamının sağlanması, homojenliğinin oluşması, lezzet vermesi gibi sebeplerle kullanılmaktadır. Fakat paketli ve rafine edilmiş bu gıdalara iyi gelen bu kimyasallar maalesef bizlere iyi gelmemektedir. Özellikle de bağırsaklarında sızdırma problemi olan otistik çocuklarda bu kimyasallar kana daha rahat geçmekte, beyin ve sinir dokusunda birikmeler oluşturmaktadır.
Şimdi biraz da doğal beslenme konusunu açıklamak istiyorum:
• Süt ve süt ürünleri kazein içerdiği için kullanılmamalı,
• Gluten içeren buğday, arpa, çavdar ve yulaftan yapılan hamurişleri, ekmek, makarna, bulgur, erişte, şehriye, un çorbaları kullanılmamalı,
• Mısır ( GDO’lu olmamak şartıyla ) , karabuğday, pirinç, amarant, kinoa, patates, ararot, teff, keten tohumu, chia ve glutensiz un karışımlarıyla yapılan ekmek ve hamur işleri kullanılabilir,
• Etler yağsız olmamalı ve serbest gezen hayvanların ( yemlenen değil otlanan ) etleri kullanılmalı,
• Katkı maddelerinden dolayı salam, sucuk, sosis, şarküteri ürünleri kullanılmamalı,
• Ev yapımı doğal sucuk, kavurma, pastırma kullanılabilir,
• Ev yapımı et suyu ve tavuk suyu çorbalarda kullanılabilir,
• Serbest gezen hayvanların sakatatları kullanılır,
• Beyaz et olarak köy tavuğu ve serbest gezen kümes hayvanlarının etleri kullanılır,
• Balıklar çiftlik balığı, yetiştirme balık olmamalı. Mevsimine göre avlanan balıklar kullanılır. Dip balıkları ağır metal yükünden dolayı kullanılmamalı. Orta su balıkları, temiz deniz balıkları kullanılır. Deniz trafiğinin çok olduğu, akıntısız sularda büyüyen balıklar , özellikle de büyük balıklar ağır metal yükü fazla olacağından tercih edilmemeli, küçük balıklar tercih edilmelidir,
• Balığı pişirirken buğulama yöntemi en sağlıklısıdır. Özellikle kılçığı çıkartıp pişirilmelidir,
• Midye, ıstakoz, karides kesinlikle kullanılmamalı,
• Yüksek klorofil içeriği ile ağır metalleri bağlayan deniz yosunları ve deniz börülcesi serbesttir ( spirulina, klorella gibi )
• Yumurta köy yumurtası olmalı, kesinlikle serbest gezen, güneş gören tavukların yumurtaları tercih edilmeli,
• Günde 1 – 4 adet yumurta yenebilir,
Tercih sıralaması : 1- rafadan, 2- lop, 3- kızartma
( kızartma yumurta tereyağ/zeytinyağında, önce beyazı pişecek, sarısı çiğ olarak eklenecektir )
• Sebzeler daha çok çiğ olarak salata şeklinde kullanılır,
• Doğal olduğu için yabani otlar ( ebegümeci, kuzukulağı, ısırganotu, semizotu, hindiba, labada ) serbesttir,
• Havuç ve patlıcan şekeri yüksek olduğu için az kullanılmalı,
• Mevsim sebzeleri tercih edilmeli,
• Patates sebze yemeklerinin içine konabilir, kızartması kullanılmamalı,
• Soğan ve sarımsak otizme iyi gelen kükürtlü amino asitleri içerdiği için önemlidir,
• Meyveler mevsim meyveleri olarak tercih edilmeli,
• Şekeri yüksek olan meyveler çok tercih edilmemeli,
• Az şekerli meyveler daha çok kullanılmalı,
• Kuru meyveler şekeri yüksek olduğu için tercih edilmez, ama illa yenilecekse küflü olmamalarına dikkat edilmeli,
• Zeytin daha çok yeşil ve az tuzlu tercih edilmeli,
• Baklagiller sindirim sıkıntısı yaratacağından haftada 2 – 3 kereden fazla kullanılmamalı. Gaz yapıcı etkisini gidermek için baklagiller, 8 saatte bir suyunu değiştirmek üzere 48 saat suda bekletilmeli ve ağır ateşte ( mümkünse güveçte ) ya da düdüklü tencerede pişirilmeli,
• Sert kabuklulardan ceviz, fındık, fıstık, ay çekirdeği, kabak çekirdeği, badem günde 1 – 2 avuç çiğ olarak ve fazla tuzlu olmadan tercih edilmeli,
• Soğuk sıkım zeytinyağları, doğal tereyağ, sade yağ, içyağı, kuyruk yağı, hayvan yağları, Hindistan cevizi yağı, balık yağı yararlı yağlardır,
• Margarin, Ayçiçek yağı, kanola yağı, fındık yağı, pamuk yağı, mısırözü yağı, soya yağı tercih edilmemelidir,
• Kızartmalar zararlıdır tercih edilmemelidir. İlla yenecekse tereyağ ya da zeytinyağında yapılmalı yanına da zararlı etkilerini azaltmak için sarımsaklı yoğurt ve yeşillikler eklenmelidir,
• Ev yapımı turşu, katkısız şalgam suyu, çok tuzlu olmamasına dikkat edilerek tüketilmelidir. Turşunun probiyotik olması bağırsak sızdırmasını tamir etmesi yönünden kullanılmalıdır,
• Doğal, ev yapımı sirke ve nar ekşisi kullanılır,
• Rafine tuzlar yerine doğal, rafine edilmemiş kaya tuzları tercih edilmeli,
• Rafine şekerler ve bunlarla yapılan her türlü yiyecek kullanılmamalı,
• Kendi şekeri ile yapılan köy pekmezleri ve Maraş usulü az şekerli dondurmalar az miktar yenebilir,
• Günde 1 – 2 çay kaşığı halis bal, polen, arı sütü faydalıdır,
• Haftada 1 – 2 kere orta boy, sütsüz, kakao oranı yüksek bitter ve kaliteli çikolatalar tercih edilebilir,
• Tatlandırıcılar ve tatlandırıcı içeren her türlü içecek ve yiyecek kullanılmamalı,
• Her türlü meşrubat kullanılmamalı. Ev yapımı meyve suları posasıyla birlikte çok sık olmamak kaydıyla tercih edilebilir,
• Meşrubat olarak boza, şalgam suyu ve meyan kökü şerbeti içilebilir,
• Enerji içecekleri yasaktır,
• Günde 6 – 8 bardak su içilmeli, su içimi birden bire değil aralarla yudum yudum olmalıdır,
• İlk seçenek doğal kaynak suyu yoksa alkali ( pH 7,5 – 8,5 ) olması tercih edilmeli,
• Maden suları kullanılabilir,
• Yemekler kendi suyunda, ağır ağır pişirilmeli, buğulama, buharda pişirme, turbo fırınlar kullanılabilir, mikro dalga kullanılmamalı,
• Dondurulmuş gıdalar yasak,
• Ev konserveleri dışında hazır konserveler olmamalı,
• Pişirme kabı olarak daha çok cam ve toprak kaplar tercih edilmeli, sonraki alternatif emaye ve çelik olabilir. Teflon ve alüminyum kesinlikle kullanılmamalı, plastik ve streç, alüminyum folyolar kullanılmamalı,
Otizmde beslenme stratejileri çocuğun kan testleri sonuçlarına, ağır metal yüküne, otizm derecesine ve seyreden başka bir hastalık olup olmamasına, yaşına, boyuna, kilosuna, cinsiyetine göre kişiye özel düzenlenmelidir. Burada bahsettiğim beslenme özellikleri genel bir beslenmeyi içermektedir, her çocukta olumlu etki yaratması beklenmemelidir. Genel olarak doğal beslenme tercih edilmelidir, fakat kişisel farklılıkların beslenmenin şekillenmesini etkileyeceği göz ardı edilmemelidir.
Otizmde beslenme tedavinin başarıya ulaşması, sağlıklı ilerlemesi, verilen eğitimin işe yarayabilmesi ve sürecin çabuk ilerlemesi için önemlidir.
Otizmde beslenme son yıllarda araştırılan bir konudur. Etkinliği çocuktan çocuğa değişim göstermektedir, çünkü her çocuğun vitamin – mineral eksiklikleri, ağır metal yükleri, beslenme alışkanlıkları, bağırsak florası, ailevi alışkanlıkları farklıdır. Fakat bilinen tek gerçek ; beslenmenin kökeni doğal beslenmeye, katkısız gıdalara dayandığı için ve herhangi bir kimyasal içermediği için bilinen en zararsız tedavi yöntemidir.
Diyetisyen Gülen Akboyar